Name: Dirk Werner Nowitzki
Height: 7" 0
Weight: 245 lbs.
Position: Center
Birth Place: Wurzburg, Germany
Birthday: June 19, 1978
College: Played on a team in Bundesliga
NBA Team: Dallas Mavericks
NBA’DEKİ ALMAN PANZERİ
DIRK NOWITZKI # 41
1930’lara doğru zamanda bir yolculuk yapıyoruz; Adolf Hitler’in Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi dünya siyaset tarihinin o güne kadar şahit olmadığı propaganda faaliyetleriyle iktidarı ele geçirmiş durumda. Tereyağı fabrikaları silah atölyelerine çevrilmiş; güçlenen III.Reich, Versailles’ı yırtıp atarak Hitler’in meşhur “lebensraum” yani Alman ırkı için Doğu’da hayat sahası yaratma projesiyle II.Dünya Savaşı’nı başlatmış ve Alman orduları yıldırım savaşlarıyla Avrupa’da hızla ilerlemekte. Müttefik ordularını gafil avlayan bu savaş tarzının en önemli parçası ise müttefik kuvvetlerin tanklarına göre çok daha uzun mesafeli atışlar yapabilen, çok daha hızlı, çevik ve üstüne üstlük daha güçlü olan Alman panzerleriydi!! Bugün yine bir “Alman yapımı” ortalığın tozunu atıyor. Tıpkı bir panzer gibi rakiplerini uzaktan yaptığı bombardımanlarla etkisiz hale getiriyor. Kuvvetinin yanında hızlı çevik ve yine bir panzer gibi neredeyse durdurulması imkansız: Onun adı Dirk Nowitzki!!
Beyazlar Beceremez
Basketbol her ne kadar beyazlar tarafından bulunduysa da Afro-Amerikanlar üstün fiziksel yetenekleri sayesinde bir süre sonra -çoğu sporda olduğu gibi- bu oyuna da damgasını vurdu. Öyle ki basketbolun beyazlara göre olmadığı çünkü beyazların sıçrayamadığı şeklinde düşünceler gittikçe yaygınlaşmaya başlamıştı. Aslına bakarsanız; George Mikan, Jerry West, Pete Mavarich, Rick Barry, Bill Walton, Larry Bird, Kevin McHale vb. isimler beyazların basketbolu ne kadar iyi oynayabileceğini gösterdiyse de siyahların hegemonyasını yıkmak kolay değildi. Hele Larry Bird ve Kevin McHale’li Boston, kadrosunda çok sayıda beyaz oyuncu bulundurduğu için şampiyonluğa doğru hakem desteği ile itildiği şeklinde iddialara sıkça maruz kalmaktaydı.
Uluslararası ilişkilere giriş I: Drazen Petrovic
O günlere bir kez daha dönüp baktığımızda bırakın Avrupalı oyuncuları beyaz oyuncular bile NBA’de oynamak için oldukça büyük zorlukları aşmak zorundaydılar. 80’li yılların sonu 90’ların başında NBA takımları NCAA dışında kendilerine yeni bir oyuncu kaynağı arayışına girerek gözlerini Avrupa’ya ve oradaki büyük yıldızlara çevirdi. 1986 draftında Drazan Petrovic, Alexander Volkov, 1987 draftında Sarunas Marculionis, ve 1989’da lige dahil olan Zarko Paspalj gibi Rus ve Yugoslav ekolünün başarılı temsilcileri kendilerine NBA’de yer buldu. Onların açtığı kapıdan, Vlade Divac, Dino Radja, Toni Kukoc, Sergei Bazarevich, Predrag Danilovic, Zan Tabak, Arvydas Sabonis gibi Avrupa’da büyük başarılara ulaşmış oyuncular da daha sonra NBA’e adım attıkları halde yukarıda saydığımız isimlerden sadece Petrovic, Marculionis, Divac, Sabonis ve Kukoc az çok kendilerini kabul ettirebildi. Rahmetli Petrovic belki de kendisini daha da lirik bir efsane haline getiren o acı trafik kazasıyla sadece 29 yaşında hayata gözlerini yummasaydı NBA’deki ilk Avrupalı süper yıldız mertebesine ulaşması işten bile değildi. Tabii bu arada rahmetlinin ilk iki senesi, Kevin Duckworth gibi “kalaslara” maksimum ilgiyi gösterip Petrovic’i kenarda unutan o zaman Portand’ın bugün de Sacramento’nun sevgili coach’u Rick Adelman’ın “garanticiliğine” kurban olmasaydı biz Petrovic’in o enfes basketbolunun keyfini Nets’teki günlerinden çok daha önce çıkartmaya başlayacaktık. Tabii ki Petrovic, Drexler gibi bir süper starı takımdan kesemezdi ama Adelman, Petrovic’in hücumdaki yüksek şut yüzdesi ve mükemmel top hakimiyetini farklı rotasyonlar deneyerek çok daha verimli bir şekilde kullanabilirdi. Böylelikle Drazen Petrovic’i de andıktan sonra dilerseniz konumuza geri dönelim. NBA’e gelen Avrupalıların en çok eleştirildikleri nokta az savunma yapmaları, çok yumuşak olmaları ve her şeyden önce skoru düşünmeleriydi. Örneğin hatırlayacaksınız Chicago-Utah final serilerinde Phil Jackson neredeyse eline geçen her fırsatta Karl Malone karşısında hücumda Toni Kukoc’u sahaya sürerken iş savunmaya geldiğinde Kukoc yerini hemen sevgili “savunma manyağımız” Dennis Rodman’a bırakıyordu. Majesteleri Michael Jordan da Kukoc’u her fırsatta savunma yapmadığı için eleştiriyor, maç içinde onu ateşlemek için kızdırmaya çalışıyordu. Hatta Kukoc’un daha çok et ve acılı yiyecekler yiyerek agresif bir ruh haline bürünebileceğini iddia ederek beslenmesini bile eleştiriyordu!.
Uluslararası ilişkilere Giriş II: Avrupalıların Yükselişi
Avrupalıların ilk NBA çıkartması beklenen başarıyı gösteremezken 90 yılların sonunda 2000’lerin başında ikinci dalga da taarruz’a geçti. Peja Stojakovic, Dirk Nowitzki, Zelijko Rebreca, Zydrunas Ilgauskas, Jiri Welsch, Gordon Giricek, Tony Parker, Nikoloz Tskitisvilli, Bostjan Nachbar, Jake Tsakadilis, Vitally Potapenko, Radoslav Nestorovic, Marko Milic, Frederic Weis, Tarıq-Abdul Wahad, Stanislav Medvedenko,Tony Parker, Mirsad Türkcan, Hido, Memo, Pau Gasol, Marko Jaric, Andrei Kirilenko gibi oyuncular kendilerini kanıtlamak için NBA’deki parkeleri aşındırdı. Peja ve Nowitzki şu anda All-Star seviyesine gelerek süper starlık mertebesine ulaşmış oyuncular. Ilgauskas’ın All-Star deneyimi 5 dakikada Beşiktaş olarak özetlenebilirse de Ilgauskas da giderek kendini geliştirmekte. Tony Parker, Pau Gasol, Andrei Kirilenko ve Gordon Giricek ise çok büyük bir ihtimalle yakında Peja ve Dirk’ün yanında kendilerine yer bulacak. Bunlar sadece NBA’deki Avrupalı oyuncuların bir kısmı. Eğer tüm uluslararası oyuncuları göz önüne alırsak bu hızla NBA, oyuncuların milletleri itibari ile BM’lerdeki ülke sayısını yakın bir zamanda yakalayacak. Eskiden özellikle oyun tarzı ve fiziksel güç açısından Avrupa ile NBA arasında büyük bir uçurumun varolduğu bir gerçekti. Ama Indianapolis’teki son dünya şampiyonası gösterdi ki Avrupa ve NBA arasındaki fark gittikçe azalmakta. Hele Dirk Nowitzki MVP ödülünü kucakladığı zaman Larry Bird’ün emekli olurken yaptığı konuşmayı hatırladım: “Bir gün mutlaka yeni bir Larry Bird, NBA’e gelecektir!!..”